Cumartesi, Şubat 27, 2010

La Cucina Italiana!


What's up blog!
Ne kadar güzel ve sonrasında bir o kadar kasvetli/boktan bir gündü bugün.Köpeğimin beni yalamasıyla başladım güne.Sağolsun, çoğu zaman beni o uyandırır :).Kafamda bugünün güzel geçeceğine dair bir his vardı.Hatta gidip anime con. için bir kaç takma piercing ve saç boyası bile alırım diyordum.Tâ ki dişlerimi fırçalarken,Töder LYS-1'in bugün olduğunun hatırlayana kadar..
Sınavın yarısının 12. sınıf olmasına karşın o kadar da kötü değildi gibi.Her zaman olduğu gibi sınav bitmesi, benim kafamda hafif bir dönme, gözlüğümü takmaya çalışırken birine çarpışım ve özür dileyişim..
Sonrasında, yine eve gitmeye karar vermişken, ikizim ve arkadaşım "Veda filmine gidelim, Zülfü amca yapmış güzeldir" diye diye beni ikna ettiler sinemaya gitmeye.Tabii biz kahvaltıyla duruyoruz, karnımız aç, ve sinema sonrasında da pahalı bir restorantta yemek yemek kararını aldığımızdan popcorn alamıyoruz.(Tabii sinemanın ortasında çıkıp Burger Turk'e gitmemek için kendimi zor tuttum.Burger Turk ne mi? Yakında duyarsınız ne olduğunu merak etmeyin ;) )
Girdik sinemaya, zaten artık klasikleştiği için, ne olacağını falan tahmin edebiliyoruz.Ama bu filmi izlemekten ayrı bir keyif aldığımı söylemeden geçemem.(Eminim sizede öyle olacak, mesela Atatürk, çıkarttırıyor kağıdı Mazhar'a, ben içimden diyorum "Aaaaa, şimdi imkansız gibi gözüken şeyleri yazdıracak kağıda."Tarih öğretmenimiz Selma Hoca olunca böyle oluyor, yanlış olmasın..)
Filmden çıktık( 7/10 diyorum), tuttuk Mezzaluna'nın yolunu.Birkaç gizli geçitten sonra bulduk restoranı ve girdik içeri.Bu arada, Mezzaluna, italyancada "Yarım ay" demekmiş.(Her gün yeni bir bilgi oley!..)Menü geldi.Benim gözüm direk bir şeye takıldı.Ançuez..O pizza , o andan sonra, benim olmalıydı..
Siparişi verdik, 3 dakika içerisinde hemen getirdiler.Geldiğinde ben pizzama, pizzam bana bakakaldık öyle.."Pizzanın içinde balık parçaları cidden garip duruyormuş.." dedim kendi kendime.Ama o küçük parçaların bütün pizzanın tadını nasıl değiştirdiğini anlatamam..Deniz vejeteryan olduğu için mantar & zeytin'li pizza aldı.İkizim ise klasik pizza..
Eh işte, bu günüm böyle geçti blog..Uzun lafın kısası, artık yeni bir favori fastfood'um var ;)
Bugün sizinde başınıza gelen & yaptığınız ilginç bir olay varsa, yorum bırakmaktan çekinmeyin.. :)
"Until then, keep on trollin'."
- Arda.

Cuma, Şubat 26, 2010

Yine Bir Kutlama..


Selam blog.(Evet, her yazıya farklı bir şey düşünmektense artık siz okuyuculara "blog" olarak hitap etme kararı aldım.)Biliyorum, uzun süredir yazmadım, kızgınsınız ama hak vermeniz lazım, kolay iş değil açıkçası.Ama artık bu duruma bir son vermenin zamanı geldiğini düşünmemle beraber(Ne zaman düşündüm : Sports International),leptobun başına geçmem gerektiğini anladım.Ya blog, ne ben sizden ayrı kalabiliyorum, ne de siz bizden..
Bugüne bir sınav korkusuyla ilginç bir giriş yaptık.Sınav...
Milli Eğitim amcamız sağolsun, " Töder yaparda ben yapmam mı lan" düşüncesiyle yola çıkarak bizim seviyemizi ölçmek istemişler..(11. ve 12. sınıflara ayrı kitapçıkla sınav yapmışlar ki, ikiside YGS bölümü olduğu için neden 2 farklı kitapçık kullanmışlar? Konular mı farklıydı sanki?..)
Sınava girmeden önce, 2 üst sınıfın şu diyaloğu dikkatimi çekti.
" Heh, sen o kadar kötüsün ki, 1000. falan olursun.."(BAL'lı olma farkı?)
Aklınızdaki soru işaretlerini görür gibiyim..Evet, bunu diyaloğu kafamdan yazdım..Evet, okulun farkını espriyle göstermeye çalıştım..Güzel olmamışmı..? Birdahaki sefere esprilerimi başka insanlara hazırlatıyorum.. :(
Sınav geçti, herkes rahatladı derken bir sınıfa çıktık..Aman allahım!Pastalar(Gönül isterki abartalım ama 2 tane vardı..Gerçekçi olalım..), börekler kurabiyeler, kekler...Sınavdan sonra çok iyi geldiğini söylersem, yukarıda duran fotoğraftaki herkesin fikrini söylemiş olurum sanıyorum.
Olay ne miydi? Özgün arkadaşımızın doğum günü vardı!! İyi ki doğdun dostum!
(Yarımda ancak bu kadar yazabiliyorum, kusura bakmayın ;))

Perşembe, Şubat 25, 2010

Dershane Notları No.1


Selam dünyalı varlık; bu yazımda birazdan okumak üzere olduklarınız, benim tarafımdan dershanede Türkçe dersinde yazılmış olup hiçbir anlam çıkarılmaması tavsiye edilen yazılardır =)
29.01.10, 9.50 3. Ders
Türkçe dersindeyiz. A hoca cevapları okudu. O saçma testi bulamadım. Sorular soruldu, cevaplar verildi. Buna benzer şeyler olurken ben bunları yazıyorum. Canım sıkıldı :) Can sıkıntısı birkaç durumda incelenebilir. Bunlardan biri kendi içimizde olan problemden kaynaklanır
"-Canım sıkıldı hocam
-Can sıkıntın nerende? Burda mı (kalbi göstererek), burda mı (beyni göstererek)" -Senan Ort
Sonra neredeyse oraya vurur, ve geçtiğini iddia eder (hatta bazı söylentiler vurduktan sonra sıkıntının vurulan kişinin önündekine geçtiğini söyler :O)
Diğeri ise; insanın çevresinde olup bitenlere ilgi duymaması ve ne yapacağını bilmemesinden kaynaklanır. Ben mi? Bende ikisi de var sanırım. İkisinden de ikisinden...
Hoca tahtaya sayılar yazmış. Türkçe dersinde değilmiydik ya? Şaka yapıyorum süpersiniz hocam..
B benim telefonda BT Biplanes oynamaya çalışıyo. Sadece çalşıyo.
B.o.t vs. A Hoca! yer A Hoca fun club. A Hoca bir kenara çekilir kozlarımızı paylaşırız dedi. Here comes a challenger! B meydan okumayı kabul etti :)
B şimdi de SuperMiners oynamaya çalışıyo. Tekrar "sadece çalışıyo"
Hoca anlamsız sözcük diye bir şey yoktur dedi. Dayanağı ise; anlamsızsa sözcük olmazdı. Bulshitnessity...
B oyunu öğrenmeye karar vermiş istikrarını takdir ediyoruz.
A Hoca Türkçe tepkimeleri yazmaya başladı dinliyoruz.
Cool.
-H. Mert Göver

24.02.10


Sabah; ilk teneffüs klasik ritüelimiz, kahve almak. Çağ kahveyi orta kantinden almayı kendine kompleks edinmiş (Bkz: Obsession) Biz de küçük kantinden almayı daha mantuklı bulduk tabii.. Çağ gelmedi haliyle. Kantine ulaştık kahvelerimizi aldık paşa paşa.. tam çıkıyorduk ki kahve elime döküldü. Oy of ov o nasıl bir acıdır. =) Neyse ki yanımda bulunan iyi insan topluluğu elimden kahveleri aldı. Ben de gidip elimi suya tuttum. Sonra revire git krem sür falan...
Basket oynayacağız, sahanın kenarında Çağ ile yemek yiyoruz.Gaipten bir top geldi ve benim Sprite'ıma çarptı. Köpürerek düştü sprite. Epic..

Cumartesi, Şubat 20, 2010

İzledik - The Book of Eli..


Evet arkadaşlar, bugün, sonunda hakkında çok konuşulan "The Book of Eli" filmine gitme şansını yakadım.
Bu film çoğu yerde kaldırıldı, nerede buldun Arda?
-Balçova Agorada..Evet dostum, 2 saatlik yolu sırf bir film için çektim, evet..
Aldık biletlerimizi, sonra karnımızın sesini duyunca dayanamadık ve gittik oradaki makarnacıdan makarna aldık.Alfredo makarnası tercih ettim, şahsen güzel bir makarna olmuş(fiyong makarna kullanılmış), tavuk parçaları çok orantılı bir şekilde tabağa dağıtılmış, dökülen kremanın ölçüsü tam ayarlanmış ki o kadar yoğun ve güzel bir lezzet bırakmış.(Birde gurme bloğumu açsak ne?)
Neyse, yemeklerimizi AYAKTA ( Evet, Agora'nın en büyük eksiklerinden biri, yemek yiyecek lanet olası boş bir masa bulunmaması..)yedik, kapılar açıldı bizde girdik içeri.
Filmin başı, nükleer holocaust yaşanmış bir toprakta geçiyor sanki, bizde bekliyoruz ağaçların arkasından mutantlar fırlasın (gerilim ya hani), ama hayır, kahramanımız bildiğin balista okuyla minicik bir kediyi avlayarak filme giriş yapıyor.(Suçlamamak lazım, filmde savaştan sonraki zaman anlatılıyor.Ne savaşı diye soracaksınız, o "savaş" bölümü o kadar rasgele ve özensiz anlatılmış ki, benim anladığım şey insan ırkının güneşe savaş açtığı..?)Oradan adamımız kediyi mideye indirip geçiyor evine.Ev dediğim ise, klasik bütün filmlerdeki kıyamet gününden sonraki yıkık 3 duvarlı evler tarzında.Tam uykuya dalacak, çıkartıyor ipod'unu ve müzik dinlemeye başlıyor..(Bu bölüm filme ilginçlik katmış açıkçası, + veya - değil, sadece ilginçlik..)Ve kahramanımız, film boyunca batıya yolculuk etmeyi kafasına takmış.İşte böyle başlıyor ve tahmin ettiğiniz gibi boş dünyada gruplaşmış 3-5 insan ve onların nasıl yaşadıklarını falan görüyoruz.Unutmadan, kahramanımızın en değerli eşyası, çantasında taşıdığı deri kaplı kitap..Daha ayrıntıya girmeden keseyim, izleyin de sinema sektörünün hakkını yemeyelim.
Filmin Artıları: Kahraman olarak güzel bir aktör seçmişler, öldürme sahneleri çok gerçekçi olmuş, yıkım sonrası dünyayı iyi betimlemişler( hayvanların bile açlık çekmesi, suyun en değerli eşya olması)
Filmin Eksileri: Dinsel öğelerin varlığının hafif ön planda olması, bazı yerlerdeki senaryo saçmalığı( Filmin sonunu izlerseniz ne demek istediğimi anlarsınız.Ne kadar spoiler vermek istesemde Hughes kardeşlere saygım vardır.)(Bkz: From Hell)
Puan vermek gerekirse 6/10 herhalde doğru rakam olurdu.

Dostlar..


Ahh... dost gerçekten çok nadir bulunan bi şey şu dünyada. Bunlardan birine sahipseniz gerçekten kendinizi şanslı saymalısınız. Ben mi? Ben gerçekten çok şanslıyım. Arda gibi birkaç dostum var :)

5800 Xpress Music Çılgınlığı!


- Abi 5800'ın müzikleri bir başka oluyor..
- Yaa abi, boşuna mı aldık bu telefonu zannediyorsun :).
- Aldık demişken, son zamanlarda hemen hemen herkeste bu telefondan var, çok sinir bozucu!
- Eee, hem fiyatı uygun hemde bu kadar özellik olunca böyle olması normaldir.
- Bizim sınıftada 4 kişide var yani..

Eveet, geldik bir başka güne.Haftanın son iş günü olmasına rağmen, rahatlamak yerine daha bir gerginim açıkçası..Nedeni basit:" Töder YGS denemesi".
-Arda, sen sınavları takar mıydın?
Hayır dostum, ama ülke çapında olması gerçeği bile beni germeye yetiyor.
-Daha 1 senen daha var, sınav muhabbetini kes..
Hayali arkadaşım haklı açıkçası.Herşeyin doğru bir yeri ve zamanı vardır..
*Sözel derslerle başladı günümüz.Şu hece, bu tanzimat derken geldik öğle arasına..Öğle arasında bizim şiir çalışmamız vardı.(Şiirle ne alakam olur?)Ara bitti, yine boş geçmesi gereken biyoloji dersimizi bu seferde bir torbalı'dan gelen bir hocamız doldurdu.Dersin sonlarına gelindiğinde, herkesin suratında bir panik ifadesi oluşmaya başlamıştı bile.Ama onların bir suçu yok, hangi sınıfın bir sonraki dersi "Analitik Geometri" olsa aynı tepkiyi verirdi.Veya en azından İsmail hocanın girdiği derslerde..İlginçtir, bana 1 vermesine rağmen hâla bir sempati duyuyorum adama.(Evet ben 1 almadım, o verdi! hıh!)Hakkını yememek lazım, gerçekten iyi bir hoca..Heralde bizim yükselenlerimiz kesişmiyordur ne bileyim :).(Efsane der ki: Onun gözlerinin içine bakıp geçirdiğin her saniye, senin yaşamından 1 yıl çalarmış..)

Perşembe, Şubat 18, 2010

"Y" stands for "Yeni Sıra Arkadaşı!"


Selam insan.(Evet ilginç bir giriş olduğunun farkındayım ama insanın yeniliklere açık olması lazım.)Geldik bir başka güne..Ben yaşıyorum, siz duruyorsunuz, ben yazıyorum, siz okuyorsunuz.(Ne kadar okuyucu sayımız olduğu detayını atlayalım lütfen :) )Bugün nasıl mı geçti?Basit bir kelime ile tanımlayacak olsaydık "ilginç" kelimesini seçerdim.Neden mi?Bir sürü nedeni var ama başlıca nedenlerin biri aşağıdaki konuda var zaten.Ama o olay hakkında konuşmak istemediğim için onu geçelim.
Bugünde boş dersimiz vardı.Dünyaya neler oluyor hey allahım!Birinci dönemde toplasan bu kadar fazla boş dersimiz geçmemiştir yani.Neyse "jinx" etmemek için kapatayım konuyu.
Mert'le olan 1 seneyi aşkın sıra arkadaşlığımı bitirmiş bulunmaktayım.(Evet, o bitirdi ben değil.. :( )Tabii kesin konuşmamam lazım çünkü o çocuğun sağı solu belli olmuyor açıkçası.Yerine ise çoğu kişinin twitter'den tanıdığı(yakında) "misbon" arkadaşımız geçti.Kötü tarafları olduğu gibi, ( Arka 5 linin tam bir feminen takım olması) iyi taraflarıda oldu.(Batak oyununa bizim sıranın dahil olması)Bunların dışında, günün şaşırtan bir diğer olayı ise biyoloji dersinde bizim sınıfı bırakan(bkz: terk etmek) bir hocamızın, boş biyoloji dersimizi doldurmak için gelip ders işlemesiydi.Benim kin besleyen bir tarafım yoktur ama kafa dinlemeyi tercih ederim açıkçası.Yukarıdaki görüntüden dersin nasıl geçtiğini anlarsınız sanıyorum.Kurdele sana yakışıyor misbon! (Atkıdan olsa bile..)

Çarşamba, Şubat 17, 2010

Yeni telefon = kalite..


Evet, sonunda istediğim oldu ve wi-fi bağlantısına sahip olan dokunmatik bir telefon aldım.:)Açıkçası, böyle bir cihaza ihtiyacım vardı.Hem kaliteli müzik dinleyebilme olanağı, hem 3.2 Megapixel görüntü kalitesi(Bloğa artık daha kaliteli fotolar koymak dileğiyle) ve dokunmatik widescreen ekranı ile Nokia 5800..(O kadar reklam yaptık artık Nokia para göndermezse ayıptır :))Bugün ne olduğuna gelince, pek birşey olmadı açıkçası.Yine 1-2 boş ders ve soru çözmekle geçen bir gün.Hoş,matematik dersindeki olay her ne kadar güne renk katsada, insan her gün aynı şeyleri yaşayınca günleri takip edemez oluyor..(Karamsarlık yeter alın size sınıftan bir kare!)

Salı, Şubat 16, 2010

02.16.2010


Evet..Yine okulda sıradan, sıkıcı bir gün daha..Havaların ısınması ve bütün kızların kaçarken bizim sınıfta öyle kalmamız da cabası..İngilizce derslerinin de boş geçmesini kattık mı..Birde arkadaşlarım olmasa..

Pazartesi, Şubat 15, 2010

Taş...Kağıt...Hö?..


Aaaah, ne kadar sıkıcı bir gündü.Hele son 2 dersin edebiyat olması...
Bizde bu sıkıcı günde kendimizi eğlendirmek için klasik oyunlardan bazılarına başvurduk...