Pazar, Mart 28, 2010

Sivil kimliklere dönüş..


What's up you guys!
Uzuun bir aradan sonra yazıyor olmak çok güzel bir his açıkçası.Almanlar gittiğine göre bende eski düzenime geri dönebilirim demektir.Peki nedir benim eski düzenim?Ben boş zamanlarımda ne yaparım?
Öncelikle,(Ders çalışmak tabiiki var ama normal yazarsam cool kaçmaz?)dizilerim gelir.Eğer onları haftalık izlemezsem, her zaman bir şey eksikmiş gibi hissederim.How I Met Your Mother, The Legend of the Seeker , Chuck , House , Family Guy , American Dad , The Big Bang Theory ve birçok dizi(hepsinin ismini aynı anda hatırlayamam.)
Sonrasında ise youtuberlerim gelir.Youtuber nedir? Youtube'de vidyo yapmayı bir iş edinmiş, genelde komedi veya vlog(blog'un yazı değilde vidyolu olanını düşünün) konseptli insanlara diyorum ben.Yanlış anlamayın, benim bulduğum bir terim değildir bu..
RayWilliamJohnson, MysteryGuitarMan , Sxephil , TheWillofDC , VlogBrothers , Shane Dawson..Yukarıdaki insanların vidyolarının her bölümünü izlemeye çalışırım..RayWilliamJohnson'u izlemenizi şiddetle öneririm, tabi azıcık "english sense of humour" gerektirebilir, baştan söylemesi.. ;)
Aylık Level, PcNet, CHIP dergilerini hiç kaçırmadan o ay içerisinde okumaya çalışırım, teknoloji dünyasından uzak kalmak hayatta istiyeceğim son şey olsa gerek..
Facebook sayfamıza şöyle bir şey yazmıştım : "Bugün sosyalleşeceğim arkadaşlar.." Ama ne yazık ki bugünde pek bir şey yapamadım.Sabah, Gökçe'nin isteğiyle gittik Konak Pier'e.Aile içinde konuşulmuş bana yeni bir ayakkabı ve bir basket şortu alınacakmış, tabi ben bunu daha yeni oraya geldiğimizde öğrendim ve açıkçası bu sürprizimsi bir şey beni gayet mutlu etti.Girdik oradaki Barçın Spor'a, gözlerim her zamanki gibi yeşillere kaydı.Yeşil derken, yeşil renkli ayakkabı ve giysilere demek istedim.(Sizi abzürt bir anlam çıkarma zahmetinden kurtardım? :))Görevli kadına fiyatı ne kadar diye sorduktan sonra direk aldım bir çift taraflı(yeşil-beyaz) basketbol şortu.Ayakkabıya gelince seçiciyimdir, o yüzden almadık.Alışveriş zamanı bitti, bizde gittik Çok Filim Hareketler Bunlar(Filim diye yazılmış, not my bad.)'ın 11.30 seansına girdik.Film resmen çok güzel hareketlerin 2.0 versiyonu olmuş, gayet güzeldi ama ben normalde de izlemediğim için pek gülemedim.(Filmde yapılan göndermeler çok iyiydi, haklarını yemeyelim.)
Filmin son 10 dakikasında Gökçe bana, tam adamına şu soruyu sordu: "Zaten 2 ders geçmiş, girmesek mi?".Bende direk eve gidelim dedim ve işte dershaneyi bugün böyle ektik..
Evde 3 film izledim, şu an ise bu yazıyı yazmakla meşgulüm.Filmlerin adı(sırasıyla);
Strange Wilderness,
Evan Almighty,
Percy Jackson & the Olympians : The Lightning Thief.
-Neden bir günde 3 film izliyorsun Arda?
Almanların sayesinde gelen okul kaçamağı artık bitti dostum.Sonuna kadar kullanmaya çalışıyorum..Pazartesi gününün gelmesi ile o kadar yoğun bir sınav haftası beni ve arkadaşlarımı bekliyor ki.. :(
"Her şeyin bir sonu vardır" diye bir laf vardır, bilirsiniz.Her şeyin bir sonu olmalıda, ama o son gelene kadar biraz daha zaman geçse?? (ÖZLÜYORUM LAN HEPİNİZİ ALMANYADAN GERI GELIN! :'( )
Bugünlük benden bu kadar blog, gönül ister ki yazım geçen günleri telafi edecek kadar uzun olsun, ama Endokrin Sistemler beni bekler..
"Untill then, keep on trollin'"
-Arda

Salı, Mart 23, 2010

İnceledik - iPod Touch

iPod touch family
Evet blog (özenti değilim hh :D) uzun süreden sonra özür dileyerek geri dönüyoruz, geçenlerde iPod Touch 8GB aldım, yazı yazamamamın nedeni de bu olsa gerek. [!?] Nasıl aldığım tamamen ayrı bir macera ki Ç ile bin bir türlü serüvenlere atıldık bu cihaz için. Neyse, uzun bir yürüyüş [koşuş (öyle bir kelime var mı ki) mu desem (vay, parantez içine parantez açmışım :O)] sonunda Ç'ların evden Çiğili Kipa - Bimekse ulaşıp satış yetkilisine dedik, "iPod touch var mı?" evet dedi, gitti aldı geldi. Getirdiği şeyi önce maket sandık, diyecektik abi biz gerçeğini alıcaz :D diye ama sonradan adam içini açınca gerçekmiş lan dedik. Sonra aynı yoldan geri döndük, cihazı eve bıraktık Karşıyaka - Efes Pilsen maçına gittik (ayrı bir yazı yazıla.) Maç dönüşü eve vardık taktık cihazı şarja. "Yuh Anthony Quinn..." diye diye inceledik cihazı:
  • Öncelikle cihaz çok kalite bunu bilin :)
  • Multitouch özelliği var (ki bu aynı anda iki parmağınızla kontrol edebilmeniz anlamına geliyor) ki bu özelliği 1 ay öncesine kadar sadece Apple kullanabiliyordu (sonradan windows mobile 7 nin fuarda tanıtılmasıyla... neyse bilmenize gerek yok :D)
  • Uygulamalardaki grafikleri çok iyi.
  • Wi-Fi var. Ayrıca İnternet sitelerini telefonda olduğu gibi mobil şeklinde değil, bildiğiniz bilgisayar şeklinde açıyor. Önce görüntü küçük tabii sonradan zoom yaparak istediğiniz yere erişiyorsunuz.
  • Şarjı bir gün boyunca sürekli oynamamıza rağmen o bir günü bitirecek kadar yetiyor.
  • Ses kalitesini zaten biliyorsunuz, iPod bu :)
  • Yok bu kadar bilgi beni kesmedi derseniz: http://www.apple.com/ipodtouch/ adresine bir göz atın.

Evet gençler ve kendini genç hissedenler, işte böyle...
-Hakkı

Perşembe, Mart 11, 2010

Anılar, hastalıklar, dönemin ilk sınavı..


  • Çok gülmece güldürmeceli uykusuz kaldığımız gün ardından (bkz: Bir önceki yazı) iki gün önce eve gelip uyudum, dün bilgisayarı açamadım, bugün ise yazımı yazıyorum =)
  • Arda istediğin ilgi olsun, hasta =)
  • Bu arada Arda'ya hepimiz adına geçmiş olsun dilekleri yolluyoruz, yolladık.
  • Biraz önce matematik çalışıyordum, şimdi de Arda aklıma geldi, sonra da Ardanın matematik ile ilgili kırdığı pot aklıma geldi =D Hemen aktarıyorum,
  • Zaman: 10. sınıf Cuma günü, Yer: Tören alanı. Arda Selma hocamızla konuşuyordu. Konu açıldı Matematik hocamızdan. Arda dedi ki "Böyle böyle, hocam matematik öğretmenimizin değişmesini istiyorum" Arda bunu söylerken ne oldu tahmin edin. Hayatımda gördüğüm en büyük pot kırıldı: Arda'nın arkasından matematik hocamız geçiyordu! :o Arda'ya bunu söylediğimizde, Arda'nın yüzündeki renk bir anda gitti, bir ter boşalması yaşadı. Nasıl toparlayabilirim çabası içindeyken, kararlılık yoluna gitti. Sözüne devam etti "Evet hocam gerçekten öyle yani" falan gibi cümleler kurdu, kendi sözünün arkasında duracak. Biz Çağ ile koparken, Arda da bizimle güldü..
  • Bugün edebiyat sınavı olduk. Ne diyebilirim ki, biraz edebiyat yaptık çıktık =)

-Hakkı

Çarşamba, Mart 10, 2010

Manisa'nın fethi..


Nasılsınız blog!
Ben mi?Ben gayet hastayım.Evde oturmuş, bir tarafıma mendil kutusunu, diğer tarafıma leptobumu almış televizyon izliyorum.Okulda ders dinlemek kadar heyecanlı olmasa da, idare ediyoruz..
Geçen yazımızın ardından 1 hafta geçmiş, özür dilemekle birlikte mazeretimizi açıklamama izin verin..
Hakkı'nın mazereti: İnterneti pek açamadı bu hafta.
Benim mazeretim: Pek ilginç olay olmadı, kafam durmuştu(cidden), kendi kendime bahaneler uydurup erteledim.Tabii yaptığımın ne kadar saçma olduğunu anlıyorum çünkü bu işin ne kadar keyif verici olduğunu unutmuşum.. :)Neyse, başlayalım artık..
Pazartesi akşamı ben, Hakkı, Mali, Büşra ve Ekin Manisa'daydık!İşin ilginç tarafının ben ve Ekin arkadaşım olduğunu belirtmeliyim çünkü ( gerçekçi olursak, bizim sınıf dışında okuyan yok.:([Daha..]) Mali,Hakkı ve Büşra Manisa'da oturuyor.Birlikte olarak pek fazla bir şey yapmadık aslında.Pazartesi okul bitti, servislere dağıldık, ben Hakkı'lara gittim ve Ekin'de Büşra'lara gitti.Ben Hakkı'lara daha önce gittiğimden bana özel ilgi gösterilmedi.[:(]Ama Büşra'nın ailesi, Ekin'e "Manisa'ya ilk kez geliyorsun kızım, tat bundan." diye manisa mesir macunu vermişler.Bayılıyorum böyle insanlara..Aynı şey benim teyzemin kocasında da var." O kadar Antep'lere gelmişsin, baklava ye, çiğköfte ye.." diye geçen laflar.(anteplidir kendisi, tabii kabul etmek lazım ki baklavanın veya çiğköftenin başka yerdeki tadı aynı değil.)
Hakkı'lardan Mali'lere geçtik.Orda azıcık durduktan sonra "Han" denilen, çok övülen yere gittik.Biz Ekin'le loş bir ortam çizmişiz kafamızda, tabi sonuçta İzmir'deki çoğu mekan öyle..Ben sağa, sola, apartman altlarına bakmaya başladım ki görebileyim mekanı ama yok öyle bir şey.."Geldik!" dediklerinde bir baktım, bildiğin kale gibi bir mekanı restore edip içine bir sürü dükkan açmışlar.İki katlı, ortası düz zemin oturulacak yerler..Ve evet, hepinizin kafanızdan geçirdiği gibi, çok aydınlık bir ortamdı..Ama pek kötü bir yer değildi, en azından biz mesir macunlu çayımızı içerken bayağı keyif aldık.(Hiç içtin mi?Senden üstün olduğum bir şey daha! ;))Öyle bir buçuk saat sohbet ettikten sonra, dağıldık.Dağılmadan önce oranın en iyisi denilen "Hacıoğlu" dönercisinden dürüm aldık ve biz dürümlerimizi yerken Ekin ve Büşra'nın bizi izlemesine izin verdik.(Biz kötü değiliz, dünya çok iyi..)Sonra eve dönerken "Hadi gidip abur cubur alalım abi" diye bir muhabbet geçti.Gittik Migros'a, tabi yanımızda 10 tl kalmış, alacaklarımız sınırlı olduğundan hayatımızın en zorlu seçimlerinden birini yapmak zorunda kaldık..Hangi çikolata..? *Yorum sorusu: Siz, hangi çikolatayı tercih ederdiniz?*
Zorlu geçen dakikalar ardından, 1 Jelly Bean kovası ve Nestle Classic x4 almaya karar verdik.Eve gidince, her 3 arkadaşın yapacağı şeyi yaptık, bilgisayarı açıp Street Fighter ve benzeri oyunlar oynayıp film izledik.(Sizin içiniz fesat..)
İşte böyleydi blog, kısa ama eğlenceli..
*Yorum sorusuna cevaplarınızı bekliyoruz.*
-Arda

Salı, Mart 02, 2010

Kimyasal Tepkimeler!..


Selam blog!
Başlığın garip görünüdüğünün farkındayım ama içinde azıcık mizah buluyorum o yüzden öyle koyayım dedim.Günümü anlatmadan önce hemen küçük bir öneri : Bugün yayınlanan The Big Bang Theory'i izleyin derim gerçekten güzel bir bölüm olmuş ;) (Stan Lee FTW!)
Haftanın diğer günlerinden farklı olarak beden eğitimi ile başladık güne.Her zamanki gibi klasik 8 kişi, 4'e 4 maç yaptık.Sonrasında ise sınıfta giyinme zamanı..Baskete kendimizi kaptırdığımızdan zilin çaldığını duymadık ve üzerimizde beden kıyafetleri varken felsefe hocamız geldi.Uyuyamadı mı, biriyle bir sorun mu yaşadı bilmiyorum, ama gayet iyi bir atar yaptığını söyleyebilirim.Felsefe dersi de soru çözmekle geçti..(Artık böyle dostlar, soru çözüyoruz.)Geldik Kimya x2 ye.Herkeste bir boş geçme umudu, tenefüsü geçirdik.Ve sonra çoğunun "ders boş" demesine rağmen hoca geldi.( her zamanki gibi.)Ama çok beklenmedik bir şey söyleyerek bayağı şaşırttı bizi."Boş bırakayım mı gençler?"Bu lafı çoğu hocanın azından öyle kolay kolay duymazsınız.Tabii herkes sevindi falan batak masaları direk oluştu..
2. kimya dersinde ise hocamız bize bir jest yapıp bizi kimya laboratuvarına götürdü.Çoğumuz ilk kez gittiğimizden (ben dahil) bayaa heyecanlandık.Başladı hoca asit - baz şişelerini ortaya çıkarmaya.Çizelge yapıldı, teker teker karışımlar başladı, tabi biz duman - patlama falan bekliyoruz, pek ilgimizi çekmedi.Ama 2 şeffaf renkten çingene pembesi renk yapmak cidden iyiydi.Hocamız H2S04'ü çıkarınca, ders tam bir kimya dersi oldu.Karışımlar duman çıkarmaya, ısı yaymaya ve kokmaya başladı.Kokmak demişken, Çinko - H2S04 karışımını nasıl kokladıysam, sağ burun deliğimdeki koku kabiliyetini büyük ölçüde yitirdim.Kafamda dönmeye falan başladı ama bozuntuya vermedim, güldüm geçtim..(bkz: İçinden ölmek) Son olarak, laboratuarın emektar kurukafasıyla hatıra fotoğrafları çekildik.Bu olay günümü eğlenceli yapmaya yetti..
Pek fazla aksiyon yaşanmasada, meslek tercihimi birdaha düşünmeme sebep oldu bugün.Kimya mühendisliği kulağa pek kötü gelmiyor.. :)(Tabii Tuğçe'nin babası gibi koku yeteneğimizi yitirmeyelimde..)
(Küçük not : Fotoğrafta Damla'nın gözüyle oynamadım, fotoğrafı büyütürseniz anlarsınız.)
- Arda

Pazartesi, Mart 01, 2010

Balçova Serüveni..


Selam gençler, bu yorucu eğlenceli bir o kadar da komik (düşünün artık ne kadar eğlenceli olduğunu) yolculuğumuz mu desem :D (çünkü vaktimizin çoğu yolda geçti) serüvenimiz daha güzel kaçtı evet serüvenimizin sonunda bize birçok anı kaldı.
En başından başlamalı herhal. Okuldan çıktık, zaten serbest kıyafet olduğumuzdan sorun olmadı "acted like cool" and settled off. Dolmuşla gitmeye karar verdik (ulaşıma bayıldığımız o tonla paranın başlangıcı) Metroya vardık bindik falan... Gidiyoruz. Yolda S.U' nun annesiyle karşılaştık. Çankaya'da metrodan indik. Bir sürü seyehat falan hatırlamıyorum neyle ne zaman nasıl gittiğimizi. Tek hatırladığım komik olaylar dizisi:
-Çankaya'da indikten sonra yaklaşık 30 dk yürüyüp üstüne bir 20 dk daha otobüs bekledik. Amacımız Agora'ya gitmek. Sorduk Şoför amcamıza: "Amca Agora'ya gider mi?" Amca bi duraksadı. "Hö" sendromu dediğimiz duruma girdi birkaç saniye, sonra "Gider gider" dedi. Biz bunun üzerine tonla muhabbet ve gülmece güldürmece yaptık.
-Ama asıl ironik olan otobüse bindikten 10 dk sonra "Biz burdan geçmemiş miydik ya" sesi yankılandı. O an yıkıldık, güldük, tekrar yıkıldık :)
-Agoraya varmak üzereyiz. Otobüsteki ablaya sorduk "İzmir Ekonomi Üni. nasıl gideriz?" dediklerini aynen aktarıyorum: "Burdan yukarıya doğru bayaa bi yürüceksiniz, sonra otobüse binceksiniz....." sonra koptuk biz zaten, en azından ben koptum, koptuk dediğim gülmek anlamında değil. Galiba başka bişey demedi ama? Zaten o an bir duraksama yaşadık:
Agora'ya vardık. Gittik makarna yedik. Hepimiz aç olduğumuzdan :) Yemek yerken ne yapacağımıza karar veririz dedik. Yerken Mali dedi ki "Ya böyle böyle biz seminere gitsek bile dönemeyeceğiz. Burda takılalım". (Ya bak....) Arda da katıldı Mali'ye. Kaldık, takıldık.
Önce gidip Fondü yedik. (Güzeldi. Gerçekten) sonra Starbucks' a gittik. (Vaka-i 10.25).
Sonra gittik otobüse bindik. Otobüste adının Sevim olduğunu sonradan öğrendiğimiz teyzeyle karşılaştık. O dedi ki ben de Bornova'ya gidiyorum benimle gelebilirsiniz. Bizde düştük teyzemizin peşine (Konak'dayız) Metroya bineceğiz ama bizim kartımız yok Maliyle teyze o kadar melek o kadar iyi bir teyzemizmiş ki kendi kartından bize de basıverdi :) Bornova'ya vardık. Orada 3 saniye süren bir konuşma yaşandı: Maliyle sabah karşılaştığımız kişiler (sabah onlar nöbetçi masasında kahvaltı yaparken biz de ufonun karşısında ısınmaya çalışıyorduk. Konuştuk, şakalaştık falan) bizi serbest kıyafet ile görünce "Ne çabuk giyindiniz lan" dediler. O an anladık ki hiçbir şeyden haberdar değiller. (bunu demelerinin sebebi okul çıkışını 15 dk farkla kaçırmış olmamız olsa gerek) Sonra yürüdük, Manisa Seyehat'e bindik evimize ulaştık.

-H. Mert Göver