Pazartesi, Aralık 06, 2010

Hala hayattayız!

Selam blog.
Yaklaşık 6 aylık bir zaman diliminden sonra tekrar bir entry girmek ne kadar güzel hisler uyandırsada bunun tam bir blog yazısı olmadığını belirtmek zorundayım. Çünkü şu an ne bende o kafa var, ne de sınavlarımız el veriyor.Sınav derken sadece okul sınavını değil, YGS - LYS maratonunu da kastettiğimi biliyorsunuz.
Hakkıyla geçen blog nereye gidiyor diye bir muhabbet geçti, ben de dedim ki bu sene ders kasalım, seneye üniversite hayatımızı doyasıya yazarız buraya diye...
Ve şimdi de öyle yapıyoruz sayın blog.( yavaştan olsa da.) O yüzden bu yazı önümüzdeki 7 ay içerisindeki son yazı olabilir.Zaten şaşırmadığınızdan eminim.

Geri geldiğimizde yeni konseptlerle dolu dolu yazılarımız ve klasikleşmiş tuhaf esprilerimizle ortalığı kasıp kavuracağımızdan eminim!


Derse devam gençler.
-Arda

Pazar, Mayıs 23, 2010

Bugün

  • Ahh peki blog. Bugün çok kısa bir gündü sana da öyle gelmedi mi?
  • Sabah, uyanıp sınava girmek çok kötü bir şey. Hepiniz bilirsiniz, sabah en fresh ve mayhoş halinde kalkıyorsun, kahvaltı yapayım gazetemi okuyayım sonra kafama göre takılırım diyorsun, bir bakmışsın sınav var? Gözlerini devirip giyinip çıkıyorsun haliyle -.-
  • Sınav, Eren'le mesajlaşıp, "Prince of Persia: Sands of Time"a gidelim dedik. Sınav çıkışı gittik filme, neden bilmiyorum oyuna çok benzemesi gibi bir beklentimiz vardı, gerçekten benziyordu da. Film kesinlikle çok güzel tavsiye edilir :) Warrior Within ve The Two Thrones'u bekliyoruz.
  • Sonunda eve geldim. Biraz dinlendikten sonra Buğra'yla basketbol oynamaya çıktık. İroniye dikkat; bütün gün Manisa'ya tek bir yağmur damlası düşmemesine rağmen biz oynamaya başladığımızda bardaktan boşalır gibi yağdı. Biz oynamayı bırakıp evin yolunu tutarken yağmur dindi. Evet; sadece o yaklaşık 2 saatlik zaman diliminde yağmur yağdı.
  • Eve dönüp sıcak bir duş aldıktan sonra yemeğimi yedim ve işte buradayım :)
Kendinize iyi bakın.
-Hakkı

Cuma, Mayıs 14, 2010

Kahvaltı, Karaoke, Ayran, Iron Man 2.!?

Selam blog, bir başlığa bakıyorum da o kadar şeyi nasıl bir güne sığdırmışız ya :D
Sabah, servisten inip beraber o sıcakta bizimkileri bekledik Mali ve Büşra ile. Herkes geldi, metroya bindik, biraz yürüdükten sonra deniz kenarında güzel bir yere oturduk kahvaltı için.Çok güzel bir kahvaltı oldu; hafif sohbet hafif arkadaşlık tadında. Biraz oturduktan sonra bir sonraki mekana geçtik, ha geçmeden önce iskeledeki çakma truva atıyla da resim çekilmeden geçmedik tabii :), bir şeyler içip karaoke yaptık. Mekan sahibinin başını bayağı ağrıtsak da hepimiz çok eğlendik. (Efe biraz korktu ama. :) Tatlı çocuk) Burada saat 3 e kadar falan takıldıktan sonra artık ayran gününe gidelim diyip koyulduk yollara tekrar.
Ayran günü, hoş bir ortamdı ya, muhabbet ettik müzik dinledik güldük eğlendik her zamanki gibi. Önce okul grupları çıktı sahneye, sonra yerlerini büyüklere bıraktılar: Yeni Türkü'ye. Herkesi coşturduktan sonra yağmur başladı, (yaz yağmuru mu desem) 10 dk falan sürdü ama bu bahaneyle Yeni Türkü ara verelim biraz dedi ve gittiler :D
Ç lara gitmek için servis beklerken yağmurdan ıslandık işin komik tarafı tam yağmur dinince servisin gelmesi oldu :D
Ç lara gittik yemek yedik. Arda geldi ve filme gitmek için yola çıktık. Yol dediğim de Ç ların evinin karşısı :)
Film: Iron Man'in ilk filmi süper olduğu için beklentiler haliyle yüksekti (hep de böyle olur zaten, çok yüksek beklentilerle girersiniz filme. Film çok güzeldir ama size sadece güzel gelir.) Ama öyle olmadı (en azından benim için) Film çok çok güzeldi hatta etkisinde kaldık (bugün Ç ı iron man stili döveyim bari :D) Ha bir de filmi izledikten sonra kendinizi alüminyum folyoyla sarıp iron man sanmayın uçamazsınız :D Sonra pencereden atladılar diye yasaklamasınlar :D
Hoşçakalın.

-Hakkı

Pazar, Mayıs 09, 2010

Noodles !


İyi pazarlar blog!
Eğer fark etmediyseniz, hemen camdan dışarı bakın, çünkü hava bugün süper! Tam anlamıyla yazdan farksız yani.Mavişehirin o buram buram bok kokusunun geri dönmesinden anlaşılıyor zaten.(Mesut ve Çağ, ne demek istediğimi çok iyi anlar.)Anlayacağınız, hava tam gezme tozma havası.Tabii ben ve benim sınıf arkadaşlarım ne yapıyoruz?(inkar etmeyin..)Fizikçimizin süper zamanlaması yüzünden Ayran Günü ile aynı gün olan fizik sınavına çalışıyoruz.Tamam abartmayayım, şu an öylesine formüllere bakıyoruzdur ama haksız mıyım arkadaşlar? O kadar okul günü içerisinde neden yılda bir kez olan Ayran Günü?
Geçenlerde Gökçe ve Deniz'le(gurme takımı) Chicken Inn diye bir yere gittik.
Alsancak'ta yemek yenilen yerlerin menülerinde genelde "Noodle" diye bir terim yoktur, bulmanız çok zordur öyle yerleri.Chicken Inn'in menüsünde noodle görünce çok heyecanlandım.Oturduktan bir kaç saniye sonra garson geldi, o daha bir şey söylemeden "karışık noodleeaaaa istiyorum" diye bir şey çıktı ağzımdan.(heyecan & açlık zirvede olunca normaldir)
(Noodle öyle aman aman bir şey değil, türkçe karşılığı erişte ama işte yabancı söylenince kulağa daha iyi geliyor :))

-Nereden geliyor bu noodle aşkı Arda?
-Manga desem yeterli olur sanırım..

Gökçe etli noodle söyledi, ben karışık noodle söyledim.Ben bekliyorum bol erişteli, bol tavuklu, biftekli , mantarlı , karidesli birşey gelsin.(hayal gücüne bak, karışık diye hepsinden bol bol gelecek falan sanıyorum kumpir hesabı)
Yemeğin gelmesiyle benim yüz ifademin değişmesi bir oldu.Önümdeki kâsede, erişteden çok havuç, yeşil ve kırmızı biber vardı.Birde havuçlar eriştelere öyle benziyorki, yediğinin erişte mi havuç mu olduğunu ağzındaki kıtırtılardan anlıyorsun.Yemeği ayıra ayıra bir hal oldum blog.Param boşa gitmesin diye biberleri ayırayım dedim, geriye bir avuç dolusu erişte kaldı.Aç oturdum, aç kalktım..(Etleri ve tavukları o kadar beğenmedim, ama karidese diyecek lafım yok. Yukarıdaki görüntü, kafanızdaki düşünceleri netleştirir.)
Böyle şeyleri ailenize anlatınca, "Bunun gibi şeyleri yaşaya yaşaya olgunlaşacaksınız." diyorlar.Olgunlaşmanın daha kolay yolu yok mu? (Şimdi bunu burada yazınca kulağa cidden mantıklı geliyor doğrusu ;))

Havanın tadını çıkarın.
-Arda

Cuma, Mayıs 07, 2010

Resimler arasındaki farkı bulun! :)


Hey there, blogster!
Ve tekrar bir haftanın sonuna geldik! :)
Hemen belirteyim, dersanemizin hafta sonu LYS denemeleri var, şahsen ben girmeyi düşünmüyorum, girecek arkadaşlara kolay gelsin..
Neyse geçelim bu konuları..
Evet blog, perşembe günü ben ve Mali rehberlikçimizin odasındayken gözüme okulun 2008-2009 foto albümü takıldı.Merak edip azıcık(neredeyse yırtıyordum orası ayrı) kurcaladıktan sonra bu seneki albümüde istedim, baktım..Insanların 1 yıl içerisinde ne kadar değiştiğini görünce hayrete düştüm.Hoş, hep yanlarında olunca sanki size hiç büyümemiş geliyorlar ya..Yalan..
Yukarıdaki fotoda bizim sınıfın geçen seneki ve bu seneki hali var.Gözüme takılan bir kaç değişikleri söyleyeyim..
*Eminim yanlış anlarsınız, bu değişiklerin kişilikle alakası yoktur, sadece fiziksel açıdan değerlendirmedir.*
Cemal, hiç değişmemiş.
Selman Uslu, hiç değişmemiş.
Büşra, hiç değişmemiş.
Ekin su, hiç değişmemiş.
Hakkı, çok değişmiş.
Yılkı, çok değişmiş.
Mert Kazancı, çok değişmiş
Mali, çok değişmiş.
Arda, aynı ;)
Sizleri bilmem ama ben bu fotolara baktığımda şu an bile hüzünleniyorum, acaba mezun olduğumuzda ne olacak.. :(

Ayran günüde yaklaştı blog.Ayran gününe yabancısınızdır siz(sanmam), anlatayım size ne olduğunu.
Ayran günü normalde cuma günleri yapılan, bu sene kep töreniyle çakıştığı için perşembe günü olacak olan okulumuzun gelenek haline gelmiş festival-kutlama günüdür.Yiyecek standları olur,çeşitli aktivite ve oyunlar olur,okuyan-mezun olan insanlarla dolar taşar okulumuz.Neyi mi kutlarız? Ballı olmanın ayrıcalığını tabii!
Bu sene "Yeni Türkü" grubu geliyormuş, bakalım nasıl olur, ne kadar zevk alırız belli değil..

-Arda

Arda: Ohh be, artık sınavlardan sadece fizik kaldı, onuda yaparız!(Özgüven patlaması)Acaba nasıl sorar ya :o(epic face) kıl sorular gelmesin ?(Aniden gelen ümitsizlik..)
Büşra: Sen raadol..

Perşembe, Mayıs 06, 2010

Kara Gün..


  • Selam blog, uzun süredir bilgisayar açamıyordum bunun için sizden özür diliyorum, ama bu sürede bloga yazmayı unutmadım tabii (nasıl ya?) kağıda yazarak :O düşünün artık halimi :) İşte Cuma gününe ait kayıt:

30.04.2010 Cuma
Sabah; perşembe günü okula gelmediğim için bana pazartesi gibi geliyor. Sonra Cuma günü olduğu aklıma gelince bugün Malilerde kalacağımızı hatırlıyorum. Günün ilerleyen saatlerinde ne olacağını bilmediğimden normal bir gün diyorum içimden, öğle arasına kadar öyle de oluyor aslında.
Öğle arası; 11-B - 11-E "offical" sınıf maçı, Çağ ile yemeğimizi alıp maça göz atalım dedik. Size sadece 1 pozisyon anlatacağım; hiç kimsenin unutamayacağı bir pozisyonu... "11-E fastbreaki; biri topu çalıp 11-B potasına turnike bırakmaya gidiyor, basit sayı, ancak arkasında Özgün'ün blok koymak için koştuğunu bilmiyor. Özgün arkadan öyle bir zıplıyor ki yere inemiyor, düşüyor. Yere düşünce dediği şey şu "Kırıldı galiba?" kırılan yeri oynatınca kendini onaylayıp "Evet' kırılmış" diyor soğukkanlılıkla. Maç durduruluyor. Herkes Özgün'ün etrafında toplaşmış, öğretmenler,hemşire geliyor. Durumu gördükten sonra 112'yi aramaya karar veriyorlar. Ambulans geliyor. İlkyardım yapılırken Özgünün acıları artıyor. (bkz: adrenalinin etkisinin geçmesi) Dikkatlice ambulansa taşıyoruz. Ambulans giderken hepimizde hüzünlü bir sessizlik...
5. Ders neyse ki sosyal etkinlik (hiç kimse derse tahammül edecek durumda değil) Ziyarete gitmeye karar veriyoruz Teneffüste çıkıyoruz ama ben ve Arda arkada kaldık tabii. Okuldan çıkıyoruz yetişiriz herhalde diye yetişemeyince geri dönüp paşa paşa Analitik Geometri İ.U dersine giriyoruz.
Okuldan çıkışta Arda ile bizim eve gittik. Duşlarımızı aldıktan sonra biraz olsun kendimizi toparlamıştık. Youtube'dan biraz "neşemizi yerine getirici" videolar izledikten sonra Malilere doğru yola çıktık. Akşam, gece, ertesi gün sürekli gülüp eğlendik Mali, Arda, Ben...


  • İşte böyle blog; bu arada aman ha Özgün sakatladı diye kendinizi basketboldan soyutlamaya çalışmayın basketbolsever arkadaşlarım, Özgün de öyle olmasını istemezdi diye düşünüyorum.Tekrar geçmiş olsun Özgün.
  • Yorumlarınızı bekliyorum. Kendinize iyi bakın...
-Hakkı

Pazar, Mayıs 02, 2010

Sleepover FTW!


Günaydın blog!
Size bir iyi bir de kötü haberim var.(Çok mu klasik?)
İyi haber: Laptobum tamirden geldi yani artık eskisi gibi aktif olabilirim!
Kötü haber: Bugün dershanenin YGS denemesi var..
Evet kötü haber sadece bana ve diğer tüm Final Dershanesi'ne giden arkadaşlarıma kötü gibi gözüksede, pazar gününün büyük bir kısmını kaplayacak.Ve bu havada..
Geçtiğimiz hafta Çeşme'ye yazlığı yaz için temizlemeye gitmiştim ailemle.Havasını, denizini, güneşini çok özlemişim gerçekten.Çeşme'de yazlığı olanlar, yaz geldiğinde ne demek istediğimi çok iyi anlayacaklardır.Yukarıdaki fotodan ne kadar güzel bir hava olduğunu anlayabilirsiniz.
Sadece 1 gün kalsakta çok zevk aldığımı söylemeliyim.Küçücük köpeğimin kangallara kafa tutması görülmeye değer açıkçası :).Tek eksisi, hasta oluşum.Tamda sınav zamanında..
Ve şimdi bu haftaya gelelim!
Bu haftanın cuma gününe kadar diğer normal haftalardan bir farkı yoktu.Ama cuma günü, sınıf basketbol maçında çok sevdiğimiz Özgün arkadaşımız(doğum günü yazısı olacak) ayağını kırdı:(.Ve sonrasında gösterdiği soğukkanlılık..Emin olun hayatınızda görmemişsinizdir..
Gözümde bir idol haline gelen Özgün arkadaşımıza geçmiş olsun diliyoruz blog olarak.Zaten kendisi küçük devdir, atlatır bunu kolayca ;)(Olayın ayrıntılı hali Hakkı'nın yazısında vardır.)
Cuma günü, ısrarlar sonucu tekrar Manisa'daydım..Bu sefer Mali'lerde kaldık.
Gelişim, her zamanki gibi Hakkı'ların servisi ile oldu.Artık bende o kadar rahat davranıyorum servisteki herkesle konuşuyorum falan ki dışarıdan bakan kimse benim o serviste olduğumu anlamaz .Eveeeet, biliyorum, etik değil..Ama her Manisa'ya gidişimde para verecek olsaydım..Pek bir şey olmazdı ama insanın o adrenalin dozuna arada bir ihtiyacı var :)
Hakkılarda duş aldım(basketbol maçı..), oradan gittik malilere.Ailesiyle merhabalaştıktan sonra dışarı çıktık, Manisa sokaklarını aşındırdık ;)
Kâh kafamıza esti bir yerde oturduk kâh kalktık uzunca yürüyüşler yaptık.Kızlar gibi olmasada, dedikodu yine hat safhadaydı.Eve döndüğümüzde Lord Of The Rings üçlemesi yapacaktık ama 1. filmi izleyip, her anında ne olacağını birbirimize söyledikten sonra, anlamsız olduğu kararına vardık ve facebook'tur digg'dir devam ettik.Tabii Büşra'nın zilini çalmayı unutmadık ama aman söylemeyin, ailesi kızar :)
Cumartesi günüde iyi geçti, mangal vardı ondan sonra ise internet kafeye gidip çeşitli oyunlara göz gezdirdik, gerekse multiplayer oynadık.
Böyleydi blog, azıcık manisa, azıcık eğlence ve bol arkadaşlık dolu bir haftasonu :)
Siz Manisa'da olsaydınız ne yapardınız?
-Arda

Perşembe, Nisan 22, 2010

BAL Geleneksel Lise Son Koşusu 2010..


Ne diyebilirim ki..Bunu tanımlayabilecek phrase "Epic fail" olurdu. İdarecilerimiz koşacak olan son sınıflarımıza nefes aldırmadı.4. ders müdür yardımcımız gelip uyarılarını yaptı. Son sınıflar çoktan azmıştı. Koridorlarda bağırışıyorlardı. Neredeyse her bütün son sınıflar kendine t-shirt yaptırmıştı. Biz de bekliyorduk ki bol atarlı bol eğlenceli bir koşu olsun ama pek de öyle olduğunu söyleyemeyiz. Sadece bir şeyler patlatıp meşale yaktılar. Ve koştular tabii. En azından bizim gördüklerimiz bunlar.
Seneye biz nasıl mı koşarız? Sizi haberdar ederiz ;)
-Hakkı

Cumartesi, Nisan 17, 2010

Cool-Duo: Ankara Chronicles Day 1


  • Saat 10.00 yolculuğumuza başlayalı 1 saat oldu. Şarkılar söyleyip kopuyoruz.
  • saat 11.00 mola verdik. Kahvaltı yapıp çayıımızı içtik.
  • Saat bilmiyorum (bir süre sonra zaman kavramımızı kaybettik :)) otobüste biraz olsun durulduk, sadece yanımızdan diğer servisler geçerken koparmış gibi yapıyoruz :D
  • Afyon'da mola verdik. Normalde İkbal'de mola vermemiz gerekiyordu ama adını bile hatırlayamadığım bir yerde verdik molayı. Herkes tıka basa sucuk yedi, otobüs leş :)
  • Bir yerde daha mola verdikten sonra 3 saat durmaksızın yol aldık.
  • Sonunda otele vardık. herkeste ayağını yere basmanın verdiği mutluluk ve yeni uyanmanın (otobüsten inmenin) verdiği mahmurluk. İçeri girdik otelin her yerinde wireless olduğunu farkederken Ç ile; Arda oda anahtarımızı aldı. Odamıza çıktık hemen üstümüzü değiştirip yemeğe indik. Yemek yedikten sonra tekrar odamıza çıktığımızda ilk iş pişmaniyeyi kasaya kilitlemek oldu :D. Bir ara anahtarı kaybettik. Muhabbet şu: kasayı açtırsak adam ne diyeceğiz? İçinde çok önemli evraklarımız var? Hadi açtı pişmaniyeyi görecek o ne diyecek :D. Sonra anahtarı aradık bulduk falan filan...
  • Mesut'ların odada takılıyoruz, aniden telefon çaldı (nasıl aniden oluyorsa, düşünün işte telaşı) Hocalardan biri aramış bizi çağırıyorlarmış. Hocalar bize fırça attı, F hoca hadi gidin odanıza bir daha çıkmayın dedi tam giderken AO hoca nereye gidiyorsunuz ümüğünüzü sıkarım sizin! dedi . Bak şimdi... İyi polis kötü polis yapıyorlar resmen. Güldük eğlendik falan derken saat 2 olmuş, ben bunları yazıyorum :)
  • İşte, gezimizin ilk günü. Kendinize iyi bakın.

Pazar, Mart 28, 2010

Sivil kimliklere dönüş..


What's up you guys!
Uzuun bir aradan sonra yazıyor olmak çok güzel bir his açıkçası.Almanlar gittiğine göre bende eski düzenime geri dönebilirim demektir.Peki nedir benim eski düzenim?Ben boş zamanlarımda ne yaparım?
Öncelikle,(Ders çalışmak tabiiki var ama normal yazarsam cool kaçmaz?)dizilerim gelir.Eğer onları haftalık izlemezsem, her zaman bir şey eksikmiş gibi hissederim.How I Met Your Mother, The Legend of the Seeker , Chuck , House , Family Guy , American Dad , The Big Bang Theory ve birçok dizi(hepsinin ismini aynı anda hatırlayamam.)
Sonrasında ise youtuberlerim gelir.Youtuber nedir? Youtube'de vidyo yapmayı bir iş edinmiş, genelde komedi veya vlog(blog'un yazı değilde vidyolu olanını düşünün) konseptli insanlara diyorum ben.Yanlış anlamayın, benim bulduğum bir terim değildir bu..
RayWilliamJohnson, MysteryGuitarMan , Sxephil , TheWillofDC , VlogBrothers , Shane Dawson..Yukarıdaki insanların vidyolarının her bölümünü izlemeye çalışırım..RayWilliamJohnson'u izlemenizi şiddetle öneririm, tabi azıcık "english sense of humour" gerektirebilir, baştan söylemesi.. ;)
Aylık Level, PcNet, CHIP dergilerini hiç kaçırmadan o ay içerisinde okumaya çalışırım, teknoloji dünyasından uzak kalmak hayatta istiyeceğim son şey olsa gerek..
Facebook sayfamıza şöyle bir şey yazmıştım : "Bugün sosyalleşeceğim arkadaşlar.." Ama ne yazık ki bugünde pek bir şey yapamadım.Sabah, Gökçe'nin isteğiyle gittik Konak Pier'e.Aile içinde konuşulmuş bana yeni bir ayakkabı ve bir basket şortu alınacakmış, tabi ben bunu daha yeni oraya geldiğimizde öğrendim ve açıkçası bu sürprizimsi bir şey beni gayet mutlu etti.Girdik oradaki Barçın Spor'a, gözlerim her zamanki gibi yeşillere kaydı.Yeşil derken, yeşil renkli ayakkabı ve giysilere demek istedim.(Sizi abzürt bir anlam çıkarma zahmetinden kurtardım? :))Görevli kadına fiyatı ne kadar diye sorduktan sonra direk aldım bir çift taraflı(yeşil-beyaz) basketbol şortu.Ayakkabıya gelince seçiciyimdir, o yüzden almadık.Alışveriş zamanı bitti, bizde gittik Çok Filim Hareketler Bunlar(Filim diye yazılmış, not my bad.)'ın 11.30 seansına girdik.Film resmen çok güzel hareketlerin 2.0 versiyonu olmuş, gayet güzeldi ama ben normalde de izlemediğim için pek gülemedim.(Filmde yapılan göndermeler çok iyiydi, haklarını yemeyelim.)
Filmin son 10 dakikasında Gökçe bana, tam adamına şu soruyu sordu: "Zaten 2 ders geçmiş, girmesek mi?".Bende direk eve gidelim dedim ve işte dershaneyi bugün böyle ektik..
Evde 3 film izledim, şu an ise bu yazıyı yazmakla meşgulüm.Filmlerin adı(sırasıyla);
Strange Wilderness,
Evan Almighty,
Percy Jackson & the Olympians : The Lightning Thief.
-Neden bir günde 3 film izliyorsun Arda?
Almanların sayesinde gelen okul kaçamağı artık bitti dostum.Sonuna kadar kullanmaya çalışıyorum..Pazartesi gününün gelmesi ile o kadar yoğun bir sınav haftası beni ve arkadaşlarımı bekliyor ki.. :(
"Her şeyin bir sonu vardır" diye bir laf vardır, bilirsiniz.Her şeyin bir sonu olmalıda, ama o son gelene kadar biraz daha zaman geçse?? (ÖZLÜYORUM LAN HEPİNİZİ ALMANYADAN GERI GELIN! :'( )
Bugünlük benden bu kadar blog, gönül ister ki yazım geçen günleri telafi edecek kadar uzun olsun, ama Endokrin Sistemler beni bekler..
"Untill then, keep on trollin'"
-Arda

Salı, Mart 23, 2010

İnceledik - iPod Touch

iPod touch family
Evet blog (özenti değilim hh :D) uzun süreden sonra özür dileyerek geri dönüyoruz, geçenlerde iPod Touch 8GB aldım, yazı yazamamamın nedeni de bu olsa gerek. [!?] Nasıl aldığım tamamen ayrı bir macera ki Ç ile bin bir türlü serüvenlere atıldık bu cihaz için. Neyse, uzun bir yürüyüş [koşuş (öyle bir kelime var mı ki) mu desem (vay, parantez içine parantez açmışım :O)] sonunda Ç'ların evden Çiğili Kipa - Bimekse ulaşıp satış yetkilisine dedik, "iPod touch var mı?" evet dedi, gitti aldı geldi. Getirdiği şeyi önce maket sandık, diyecektik abi biz gerçeğini alıcaz :D diye ama sonradan adam içini açınca gerçekmiş lan dedik. Sonra aynı yoldan geri döndük, cihazı eve bıraktık Karşıyaka - Efes Pilsen maçına gittik (ayrı bir yazı yazıla.) Maç dönüşü eve vardık taktık cihazı şarja. "Yuh Anthony Quinn..." diye diye inceledik cihazı:
  • Öncelikle cihaz çok kalite bunu bilin :)
  • Multitouch özelliği var (ki bu aynı anda iki parmağınızla kontrol edebilmeniz anlamına geliyor) ki bu özelliği 1 ay öncesine kadar sadece Apple kullanabiliyordu (sonradan windows mobile 7 nin fuarda tanıtılmasıyla... neyse bilmenize gerek yok :D)
  • Uygulamalardaki grafikleri çok iyi.
  • Wi-Fi var. Ayrıca İnternet sitelerini telefonda olduğu gibi mobil şeklinde değil, bildiğiniz bilgisayar şeklinde açıyor. Önce görüntü küçük tabii sonradan zoom yaparak istediğiniz yere erişiyorsunuz.
  • Şarjı bir gün boyunca sürekli oynamamıza rağmen o bir günü bitirecek kadar yetiyor.
  • Ses kalitesini zaten biliyorsunuz, iPod bu :)
  • Yok bu kadar bilgi beni kesmedi derseniz: http://www.apple.com/ipodtouch/ adresine bir göz atın.

Evet gençler ve kendini genç hissedenler, işte böyle...
-Hakkı

Perşembe, Mart 11, 2010

Anılar, hastalıklar, dönemin ilk sınavı..


  • Çok gülmece güldürmeceli uykusuz kaldığımız gün ardından (bkz: Bir önceki yazı) iki gün önce eve gelip uyudum, dün bilgisayarı açamadım, bugün ise yazımı yazıyorum =)
  • Arda istediğin ilgi olsun, hasta =)
  • Bu arada Arda'ya hepimiz adına geçmiş olsun dilekleri yolluyoruz, yolladık.
  • Biraz önce matematik çalışıyordum, şimdi de Arda aklıma geldi, sonra da Ardanın matematik ile ilgili kırdığı pot aklıma geldi =D Hemen aktarıyorum,
  • Zaman: 10. sınıf Cuma günü, Yer: Tören alanı. Arda Selma hocamızla konuşuyordu. Konu açıldı Matematik hocamızdan. Arda dedi ki "Böyle böyle, hocam matematik öğretmenimizin değişmesini istiyorum" Arda bunu söylerken ne oldu tahmin edin. Hayatımda gördüğüm en büyük pot kırıldı: Arda'nın arkasından matematik hocamız geçiyordu! :o Arda'ya bunu söylediğimizde, Arda'nın yüzündeki renk bir anda gitti, bir ter boşalması yaşadı. Nasıl toparlayabilirim çabası içindeyken, kararlılık yoluna gitti. Sözüne devam etti "Evet hocam gerçekten öyle yani" falan gibi cümleler kurdu, kendi sözünün arkasında duracak. Biz Çağ ile koparken, Arda da bizimle güldü..
  • Bugün edebiyat sınavı olduk. Ne diyebilirim ki, biraz edebiyat yaptık çıktık =)

-Hakkı

Çarşamba, Mart 10, 2010

Manisa'nın fethi..


Nasılsınız blog!
Ben mi?Ben gayet hastayım.Evde oturmuş, bir tarafıma mendil kutusunu, diğer tarafıma leptobumu almış televizyon izliyorum.Okulda ders dinlemek kadar heyecanlı olmasa da, idare ediyoruz..
Geçen yazımızın ardından 1 hafta geçmiş, özür dilemekle birlikte mazeretimizi açıklamama izin verin..
Hakkı'nın mazereti: İnterneti pek açamadı bu hafta.
Benim mazeretim: Pek ilginç olay olmadı, kafam durmuştu(cidden), kendi kendime bahaneler uydurup erteledim.Tabii yaptığımın ne kadar saçma olduğunu anlıyorum çünkü bu işin ne kadar keyif verici olduğunu unutmuşum.. :)Neyse, başlayalım artık..
Pazartesi akşamı ben, Hakkı, Mali, Büşra ve Ekin Manisa'daydık!İşin ilginç tarafının ben ve Ekin arkadaşım olduğunu belirtmeliyim çünkü ( gerçekçi olursak, bizim sınıf dışında okuyan yok.:([Daha..]) Mali,Hakkı ve Büşra Manisa'da oturuyor.Birlikte olarak pek fazla bir şey yapmadık aslında.Pazartesi okul bitti, servislere dağıldık, ben Hakkı'lara gittim ve Ekin'de Büşra'lara gitti.Ben Hakkı'lara daha önce gittiğimden bana özel ilgi gösterilmedi.[:(]Ama Büşra'nın ailesi, Ekin'e "Manisa'ya ilk kez geliyorsun kızım, tat bundan." diye manisa mesir macunu vermişler.Bayılıyorum böyle insanlara..Aynı şey benim teyzemin kocasında da var." O kadar Antep'lere gelmişsin, baklava ye, çiğköfte ye.." diye geçen laflar.(anteplidir kendisi, tabii kabul etmek lazım ki baklavanın veya çiğköftenin başka yerdeki tadı aynı değil.)
Hakkı'lardan Mali'lere geçtik.Orda azıcık durduktan sonra "Han" denilen, çok övülen yere gittik.Biz Ekin'le loş bir ortam çizmişiz kafamızda, tabi sonuçta İzmir'deki çoğu mekan öyle..Ben sağa, sola, apartman altlarına bakmaya başladım ki görebileyim mekanı ama yok öyle bir şey.."Geldik!" dediklerinde bir baktım, bildiğin kale gibi bir mekanı restore edip içine bir sürü dükkan açmışlar.İki katlı, ortası düz zemin oturulacak yerler..Ve evet, hepinizin kafanızdan geçirdiği gibi, çok aydınlık bir ortamdı..Ama pek kötü bir yer değildi, en azından biz mesir macunlu çayımızı içerken bayağı keyif aldık.(Hiç içtin mi?Senden üstün olduğum bir şey daha! ;))Öyle bir buçuk saat sohbet ettikten sonra, dağıldık.Dağılmadan önce oranın en iyisi denilen "Hacıoğlu" dönercisinden dürüm aldık ve biz dürümlerimizi yerken Ekin ve Büşra'nın bizi izlemesine izin verdik.(Biz kötü değiliz, dünya çok iyi..)Sonra eve dönerken "Hadi gidip abur cubur alalım abi" diye bir muhabbet geçti.Gittik Migros'a, tabi yanımızda 10 tl kalmış, alacaklarımız sınırlı olduğundan hayatımızın en zorlu seçimlerinden birini yapmak zorunda kaldık..Hangi çikolata..? *Yorum sorusu: Siz, hangi çikolatayı tercih ederdiniz?*
Zorlu geçen dakikalar ardından, 1 Jelly Bean kovası ve Nestle Classic x4 almaya karar verdik.Eve gidince, her 3 arkadaşın yapacağı şeyi yaptık, bilgisayarı açıp Street Fighter ve benzeri oyunlar oynayıp film izledik.(Sizin içiniz fesat..)
İşte böyleydi blog, kısa ama eğlenceli..
*Yorum sorusuna cevaplarınızı bekliyoruz.*
-Arda

Salı, Mart 02, 2010

Kimyasal Tepkimeler!..


Selam blog!
Başlığın garip görünüdüğünün farkındayım ama içinde azıcık mizah buluyorum o yüzden öyle koyayım dedim.Günümü anlatmadan önce hemen küçük bir öneri : Bugün yayınlanan The Big Bang Theory'i izleyin derim gerçekten güzel bir bölüm olmuş ;) (Stan Lee FTW!)
Haftanın diğer günlerinden farklı olarak beden eğitimi ile başladık güne.Her zamanki gibi klasik 8 kişi, 4'e 4 maç yaptık.Sonrasında ise sınıfta giyinme zamanı..Baskete kendimizi kaptırdığımızdan zilin çaldığını duymadık ve üzerimizde beden kıyafetleri varken felsefe hocamız geldi.Uyuyamadı mı, biriyle bir sorun mu yaşadı bilmiyorum, ama gayet iyi bir atar yaptığını söyleyebilirim.Felsefe dersi de soru çözmekle geçti..(Artık böyle dostlar, soru çözüyoruz.)Geldik Kimya x2 ye.Herkeste bir boş geçme umudu, tenefüsü geçirdik.Ve sonra çoğunun "ders boş" demesine rağmen hoca geldi.( her zamanki gibi.)Ama çok beklenmedik bir şey söyleyerek bayağı şaşırttı bizi."Boş bırakayım mı gençler?"Bu lafı çoğu hocanın azından öyle kolay kolay duymazsınız.Tabii herkes sevindi falan batak masaları direk oluştu..
2. kimya dersinde ise hocamız bize bir jest yapıp bizi kimya laboratuvarına götürdü.Çoğumuz ilk kez gittiğimizden (ben dahil) bayaa heyecanlandık.Başladı hoca asit - baz şişelerini ortaya çıkarmaya.Çizelge yapıldı, teker teker karışımlar başladı, tabi biz duman - patlama falan bekliyoruz, pek ilgimizi çekmedi.Ama 2 şeffaf renkten çingene pembesi renk yapmak cidden iyiydi.Hocamız H2S04'ü çıkarınca, ders tam bir kimya dersi oldu.Karışımlar duman çıkarmaya, ısı yaymaya ve kokmaya başladı.Kokmak demişken, Çinko - H2S04 karışımını nasıl kokladıysam, sağ burun deliğimdeki koku kabiliyetini büyük ölçüde yitirdim.Kafamda dönmeye falan başladı ama bozuntuya vermedim, güldüm geçtim..(bkz: İçinden ölmek) Son olarak, laboratuarın emektar kurukafasıyla hatıra fotoğrafları çekildik.Bu olay günümü eğlenceli yapmaya yetti..
Pek fazla aksiyon yaşanmasada, meslek tercihimi birdaha düşünmeme sebep oldu bugün.Kimya mühendisliği kulağa pek kötü gelmiyor.. :)(Tabii Tuğçe'nin babası gibi koku yeteneğimizi yitirmeyelimde..)
(Küçük not : Fotoğrafta Damla'nın gözüyle oynamadım, fotoğrafı büyütürseniz anlarsınız.)
- Arda

Pazartesi, Mart 01, 2010

Balçova Serüveni..


Selam gençler, bu yorucu eğlenceli bir o kadar da komik (düşünün artık ne kadar eğlenceli olduğunu) yolculuğumuz mu desem :D (çünkü vaktimizin çoğu yolda geçti) serüvenimiz daha güzel kaçtı evet serüvenimizin sonunda bize birçok anı kaldı.
En başından başlamalı herhal. Okuldan çıktık, zaten serbest kıyafet olduğumuzdan sorun olmadı "acted like cool" and settled off. Dolmuşla gitmeye karar verdik (ulaşıma bayıldığımız o tonla paranın başlangıcı) Metroya vardık bindik falan... Gidiyoruz. Yolda S.U' nun annesiyle karşılaştık. Çankaya'da metrodan indik. Bir sürü seyehat falan hatırlamıyorum neyle ne zaman nasıl gittiğimizi. Tek hatırladığım komik olaylar dizisi:
-Çankaya'da indikten sonra yaklaşık 30 dk yürüyüp üstüne bir 20 dk daha otobüs bekledik. Amacımız Agora'ya gitmek. Sorduk Şoför amcamıza: "Amca Agora'ya gider mi?" Amca bi duraksadı. "Hö" sendromu dediğimiz duruma girdi birkaç saniye, sonra "Gider gider" dedi. Biz bunun üzerine tonla muhabbet ve gülmece güldürmece yaptık.
-Ama asıl ironik olan otobüse bindikten 10 dk sonra "Biz burdan geçmemiş miydik ya" sesi yankılandı. O an yıkıldık, güldük, tekrar yıkıldık :)
-Agoraya varmak üzereyiz. Otobüsteki ablaya sorduk "İzmir Ekonomi Üni. nasıl gideriz?" dediklerini aynen aktarıyorum: "Burdan yukarıya doğru bayaa bi yürüceksiniz, sonra otobüse binceksiniz....." sonra koptuk biz zaten, en azından ben koptum, koptuk dediğim gülmek anlamında değil. Galiba başka bişey demedi ama? Zaten o an bir duraksama yaşadık:
Agora'ya vardık. Gittik makarna yedik. Hepimiz aç olduğumuzdan :) Yemek yerken ne yapacağımıza karar veririz dedik. Yerken Mali dedi ki "Ya böyle böyle biz seminere gitsek bile dönemeyeceğiz. Burda takılalım". (Ya bak....) Arda da katıldı Mali'ye. Kaldık, takıldık.
Önce gidip Fondü yedik. (Güzeldi. Gerçekten) sonra Starbucks' a gittik. (Vaka-i 10.25).
Sonra gittik otobüse bindik. Otobüste adının Sevim olduğunu sonradan öğrendiğimiz teyzeyle karşılaştık. O dedi ki ben de Bornova'ya gidiyorum benimle gelebilirsiniz. Bizde düştük teyzemizin peşine (Konak'dayız) Metroya bineceğiz ama bizim kartımız yok Maliyle teyze o kadar melek o kadar iyi bir teyzemizmiş ki kendi kartından bize de basıverdi :) Bornova'ya vardık. Orada 3 saniye süren bir konuşma yaşandı: Maliyle sabah karşılaştığımız kişiler (sabah onlar nöbetçi masasında kahvaltı yaparken biz de ufonun karşısında ısınmaya çalışıyorduk. Konuştuk, şakalaştık falan) bizi serbest kıyafet ile görünce "Ne çabuk giyindiniz lan" dediler. O an anladık ki hiçbir şeyden haberdar değiller. (bunu demelerinin sebebi okul çıkışını 15 dk farkla kaçırmış olmamız olsa gerek) Sonra yürüdük, Manisa Seyehat'e bindik evimize ulaştık.

-H. Mert Göver

Cumartesi, Şubat 27, 2010

La Cucina Italiana!


What's up blog!
Ne kadar güzel ve sonrasında bir o kadar kasvetli/boktan bir gündü bugün.Köpeğimin beni yalamasıyla başladım güne.Sağolsun, çoğu zaman beni o uyandırır :).Kafamda bugünün güzel geçeceğine dair bir his vardı.Hatta gidip anime con. için bir kaç takma piercing ve saç boyası bile alırım diyordum.Tâ ki dişlerimi fırçalarken,Töder LYS-1'in bugün olduğunun hatırlayana kadar..
Sınavın yarısının 12. sınıf olmasına karşın o kadar da kötü değildi gibi.Her zaman olduğu gibi sınav bitmesi, benim kafamda hafif bir dönme, gözlüğümü takmaya çalışırken birine çarpışım ve özür dileyişim..
Sonrasında, yine eve gitmeye karar vermişken, ikizim ve arkadaşım "Veda filmine gidelim, Zülfü amca yapmış güzeldir" diye diye beni ikna ettiler sinemaya gitmeye.Tabii biz kahvaltıyla duruyoruz, karnımız aç, ve sinema sonrasında da pahalı bir restorantta yemek yemek kararını aldığımızdan popcorn alamıyoruz.(Tabii sinemanın ortasında çıkıp Burger Turk'e gitmemek için kendimi zor tuttum.Burger Turk ne mi? Yakında duyarsınız ne olduğunu merak etmeyin ;) )
Girdik sinemaya, zaten artık klasikleştiği için, ne olacağını falan tahmin edebiliyoruz.Ama bu filmi izlemekten ayrı bir keyif aldığımı söylemeden geçemem.(Eminim sizede öyle olacak, mesela Atatürk, çıkarttırıyor kağıdı Mazhar'a, ben içimden diyorum "Aaaaa, şimdi imkansız gibi gözüken şeyleri yazdıracak kağıda."Tarih öğretmenimiz Selma Hoca olunca böyle oluyor, yanlış olmasın..)
Filmden çıktık( 7/10 diyorum), tuttuk Mezzaluna'nın yolunu.Birkaç gizli geçitten sonra bulduk restoranı ve girdik içeri.Bu arada, Mezzaluna, italyancada "Yarım ay" demekmiş.(Her gün yeni bir bilgi oley!..)Menü geldi.Benim gözüm direk bir şeye takıldı.Ançuez..O pizza , o andan sonra, benim olmalıydı..
Siparişi verdik, 3 dakika içerisinde hemen getirdiler.Geldiğinde ben pizzama, pizzam bana bakakaldık öyle.."Pizzanın içinde balık parçaları cidden garip duruyormuş.." dedim kendi kendime.Ama o küçük parçaların bütün pizzanın tadını nasıl değiştirdiğini anlatamam..Deniz vejeteryan olduğu için mantar & zeytin'li pizza aldı.İkizim ise klasik pizza..
Eh işte, bu günüm böyle geçti blog..Uzun lafın kısası, artık yeni bir favori fastfood'um var ;)
Bugün sizinde başınıza gelen & yaptığınız ilginç bir olay varsa, yorum bırakmaktan çekinmeyin.. :)
"Until then, keep on trollin'."
- Arda.

Cuma, Şubat 26, 2010

Yine Bir Kutlama..


Selam blog.(Evet, her yazıya farklı bir şey düşünmektense artık siz okuyuculara "blog" olarak hitap etme kararı aldım.)Biliyorum, uzun süredir yazmadım, kızgınsınız ama hak vermeniz lazım, kolay iş değil açıkçası.Ama artık bu duruma bir son vermenin zamanı geldiğini düşünmemle beraber(Ne zaman düşündüm : Sports International),leptobun başına geçmem gerektiğini anladım.Ya blog, ne ben sizden ayrı kalabiliyorum, ne de siz bizden..
Bugüne bir sınav korkusuyla ilginç bir giriş yaptık.Sınav...
Milli Eğitim amcamız sağolsun, " Töder yaparda ben yapmam mı lan" düşüncesiyle yola çıkarak bizim seviyemizi ölçmek istemişler..(11. ve 12. sınıflara ayrı kitapçıkla sınav yapmışlar ki, ikiside YGS bölümü olduğu için neden 2 farklı kitapçık kullanmışlar? Konular mı farklıydı sanki?..)
Sınava girmeden önce, 2 üst sınıfın şu diyaloğu dikkatimi çekti.
" Heh, sen o kadar kötüsün ki, 1000. falan olursun.."(BAL'lı olma farkı?)
Aklınızdaki soru işaretlerini görür gibiyim..Evet, bunu diyaloğu kafamdan yazdım..Evet, okulun farkını espriyle göstermeye çalıştım..Güzel olmamışmı..? Birdahaki sefere esprilerimi başka insanlara hazırlatıyorum.. :(
Sınav geçti, herkes rahatladı derken bir sınıfa çıktık..Aman allahım!Pastalar(Gönül isterki abartalım ama 2 tane vardı..Gerçekçi olalım..), börekler kurabiyeler, kekler...Sınavdan sonra çok iyi geldiğini söylersem, yukarıda duran fotoğraftaki herkesin fikrini söylemiş olurum sanıyorum.
Olay ne miydi? Özgün arkadaşımızın doğum günü vardı!! İyi ki doğdun dostum!
(Yarımda ancak bu kadar yazabiliyorum, kusura bakmayın ;))

Perşembe, Şubat 25, 2010

Dershane Notları No.1


Selam dünyalı varlık; bu yazımda birazdan okumak üzere olduklarınız, benim tarafımdan dershanede Türkçe dersinde yazılmış olup hiçbir anlam çıkarılmaması tavsiye edilen yazılardır =)
29.01.10, 9.50 3. Ders
Türkçe dersindeyiz. A hoca cevapları okudu. O saçma testi bulamadım. Sorular soruldu, cevaplar verildi. Buna benzer şeyler olurken ben bunları yazıyorum. Canım sıkıldı :) Can sıkıntısı birkaç durumda incelenebilir. Bunlardan biri kendi içimizde olan problemden kaynaklanır
"-Canım sıkıldı hocam
-Can sıkıntın nerende? Burda mı (kalbi göstererek), burda mı (beyni göstererek)" -Senan Ort
Sonra neredeyse oraya vurur, ve geçtiğini iddia eder (hatta bazı söylentiler vurduktan sonra sıkıntının vurulan kişinin önündekine geçtiğini söyler :O)
Diğeri ise; insanın çevresinde olup bitenlere ilgi duymaması ve ne yapacağını bilmemesinden kaynaklanır. Ben mi? Bende ikisi de var sanırım. İkisinden de ikisinden...
Hoca tahtaya sayılar yazmış. Türkçe dersinde değilmiydik ya? Şaka yapıyorum süpersiniz hocam..
B benim telefonda BT Biplanes oynamaya çalışıyo. Sadece çalşıyo.
B.o.t vs. A Hoca! yer A Hoca fun club. A Hoca bir kenara çekilir kozlarımızı paylaşırız dedi. Here comes a challenger! B meydan okumayı kabul etti :)
B şimdi de SuperMiners oynamaya çalışıyo. Tekrar "sadece çalışıyo"
Hoca anlamsız sözcük diye bir şey yoktur dedi. Dayanağı ise; anlamsızsa sözcük olmazdı. Bulshitnessity...
B oyunu öğrenmeye karar vermiş istikrarını takdir ediyoruz.
A Hoca Türkçe tepkimeleri yazmaya başladı dinliyoruz.
Cool.
-H. Mert Göver

24.02.10


Sabah; ilk teneffüs klasik ritüelimiz, kahve almak. Çağ kahveyi orta kantinden almayı kendine kompleks edinmiş (Bkz: Obsession) Biz de küçük kantinden almayı daha mantuklı bulduk tabii.. Çağ gelmedi haliyle. Kantine ulaştık kahvelerimizi aldık paşa paşa.. tam çıkıyorduk ki kahve elime döküldü. Oy of ov o nasıl bir acıdır. =) Neyse ki yanımda bulunan iyi insan topluluğu elimden kahveleri aldı. Ben de gidip elimi suya tuttum. Sonra revire git krem sür falan...
Basket oynayacağız, sahanın kenarında Çağ ile yemek yiyoruz.Gaipten bir top geldi ve benim Sprite'ıma çarptı. Köpürerek düştü sprite. Epic..

Cumartesi, Şubat 20, 2010

İzledik - The Book of Eli..


Evet arkadaşlar, bugün, sonunda hakkında çok konuşulan "The Book of Eli" filmine gitme şansını yakadım.
Bu film çoğu yerde kaldırıldı, nerede buldun Arda?
-Balçova Agorada..Evet dostum, 2 saatlik yolu sırf bir film için çektim, evet..
Aldık biletlerimizi, sonra karnımızın sesini duyunca dayanamadık ve gittik oradaki makarnacıdan makarna aldık.Alfredo makarnası tercih ettim, şahsen güzel bir makarna olmuş(fiyong makarna kullanılmış), tavuk parçaları çok orantılı bir şekilde tabağa dağıtılmış, dökülen kremanın ölçüsü tam ayarlanmış ki o kadar yoğun ve güzel bir lezzet bırakmış.(Birde gurme bloğumu açsak ne?)
Neyse, yemeklerimizi AYAKTA ( Evet, Agora'nın en büyük eksiklerinden biri, yemek yiyecek lanet olası boş bir masa bulunmaması..)yedik, kapılar açıldı bizde girdik içeri.
Filmin başı, nükleer holocaust yaşanmış bir toprakta geçiyor sanki, bizde bekliyoruz ağaçların arkasından mutantlar fırlasın (gerilim ya hani), ama hayır, kahramanımız bildiğin balista okuyla minicik bir kediyi avlayarak filme giriş yapıyor.(Suçlamamak lazım, filmde savaştan sonraki zaman anlatılıyor.Ne savaşı diye soracaksınız, o "savaş" bölümü o kadar rasgele ve özensiz anlatılmış ki, benim anladığım şey insan ırkının güneşe savaş açtığı..?)Oradan adamımız kediyi mideye indirip geçiyor evine.Ev dediğim ise, klasik bütün filmlerdeki kıyamet gününden sonraki yıkık 3 duvarlı evler tarzında.Tam uykuya dalacak, çıkartıyor ipod'unu ve müzik dinlemeye başlıyor..(Bu bölüm filme ilginçlik katmış açıkçası, + veya - değil, sadece ilginçlik..)Ve kahramanımız, film boyunca batıya yolculuk etmeyi kafasına takmış.İşte böyle başlıyor ve tahmin ettiğiniz gibi boş dünyada gruplaşmış 3-5 insan ve onların nasıl yaşadıklarını falan görüyoruz.Unutmadan, kahramanımızın en değerli eşyası, çantasında taşıdığı deri kaplı kitap..Daha ayrıntıya girmeden keseyim, izleyin de sinema sektörünün hakkını yemeyelim.
Filmin Artıları: Kahraman olarak güzel bir aktör seçmişler, öldürme sahneleri çok gerçekçi olmuş, yıkım sonrası dünyayı iyi betimlemişler( hayvanların bile açlık çekmesi, suyun en değerli eşya olması)
Filmin Eksileri: Dinsel öğelerin varlığının hafif ön planda olması, bazı yerlerdeki senaryo saçmalığı( Filmin sonunu izlerseniz ne demek istediğimi anlarsınız.Ne kadar spoiler vermek istesemde Hughes kardeşlere saygım vardır.)(Bkz: From Hell)
Puan vermek gerekirse 6/10 herhalde doğru rakam olurdu.

Dostlar..


Ahh... dost gerçekten çok nadir bulunan bi şey şu dünyada. Bunlardan birine sahipseniz gerçekten kendinizi şanslı saymalısınız. Ben mi? Ben gerçekten çok şanslıyım. Arda gibi birkaç dostum var :)

5800 Xpress Music Çılgınlığı!


- Abi 5800'ın müzikleri bir başka oluyor..
- Yaa abi, boşuna mı aldık bu telefonu zannediyorsun :).
- Aldık demişken, son zamanlarda hemen hemen herkeste bu telefondan var, çok sinir bozucu!
- Eee, hem fiyatı uygun hemde bu kadar özellik olunca böyle olması normaldir.
- Bizim sınıftada 4 kişide var yani..

Eveet, geldik bir başka güne.Haftanın son iş günü olmasına rağmen, rahatlamak yerine daha bir gerginim açıkçası..Nedeni basit:" Töder YGS denemesi".
-Arda, sen sınavları takar mıydın?
Hayır dostum, ama ülke çapında olması gerçeği bile beni germeye yetiyor.
-Daha 1 senen daha var, sınav muhabbetini kes..
Hayali arkadaşım haklı açıkçası.Herşeyin doğru bir yeri ve zamanı vardır..
*Sözel derslerle başladı günümüz.Şu hece, bu tanzimat derken geldik öğle arasına..Öğle arasında bizim şiir çalışmamız vardı.(Şiirle ne alakam olur?)Ara bitti, yine boş geçmesi gereken biyoloji dersimizi bu seferde bir torbalı'dan gelen bir hocamız doldurdu.Dersin sonlarına gelindiğinde, herkesin suratında bir panik ifadesi oluşmaya başlamıştı bile.Ama onların bir suçu yok, hangi sınıfın bir sonraki dersi "Analitik Geometri" olsa aynı tepkiyi verirdi.Veya en azından İsmail hocanın girdiği derslerde..İlginçtir, bana 1 vermesine rağmen hâla bir sempati duyuyorum adama.(Evet ben 1 almadım, o verdi! hıh!)Hakkını yememek lazım, gerçekten iyi bir hoca..Heralde bizim yükselenlerimiz kesişmiyordur ne bileyim :).(Efsane der ki: Onun gözlerinin içine bakıp geçirdiğin her saniye, senin yaşamından 1 yıl çalarmış..)

Perşembe, Şubat 18, 2010

"Y" stands for "Yeni Sıra Arkadaşı!"


Selam insan.(Evet ilginç bir giriş olduğunun farkındayım ama insanın yeniliklere açık olması lazım.)Geldik bir başka güne..Ben yaşıyorum, siz duruyorsunuz, ben yazıyorum, siz okuyorsunuz.(Ne kadar okuyucu sayımız olduğu detayını atlayalım lütfen :) )Bugün nasıl mı geçti?Basit bir kelime ile tanımlayacak olsaydık "ilginç" kelimesini seçerdim.Neden mi?Bir sürü nedeni var ama başlıca nedenlerin biri aşağıdaki konuda var zaten.Ama o olay hakkında konuşmak istemediğim için onu geçelim.
Bugünde boş dersimiz vardı.Dünyaya neler oluyor hey allahım!Birinci dönemde toplasan bu kadar fazla boş dersimiz geçmemiştir yani.Neyse "jinx" etmemek için kapatayım konuyu.
Mert'le olan 1 seneyi aşkın sıra arkadaşlığımı bitirmiş bulunmaktayım.(Evet, o bitirdi ben değil.. :( )Tabii kesin konuşmamam lazım çünkü o çocuğun sağı solu belli olmuyor açıkçası.Yerine ise çoğu kişinin twitter'den tanıdığı(yakında) "misbon" arkadaşımız geçti.Kötü tarafları olduğu gibi, ( Arka 5 linin tam bir feminen takım olması) iyi taraflarıda oldu.(Batak oyununa bizim sıranın dahil olması)Bunların dışında, günün şaşırtan bir diğer olayı ise biyoloji dersinde bizim sınıfı bırakan(bkz: terk etmek) bir hocamızın, boş biyoloji dersimizi doldurmak için gelip ders işlemesiydi.Benim kin besleyen bir tarafım yoktur ama kafa dinlemeyi tercih ederim açıkçası.Yukarıdaki görüntüden dersin nasıl geçtiğini anlarsınız sanıyorum.Kurdele sana yakışıyor misbon! (Atkıdan olsa bile..)

Çarşamba, Şubat 17, 2010

Yeni telefon = kalite..


Evet, sonunda istediğim oldu ve wi-fi bağlantısına sahip olan dokunmatik bir telefon aldım.:)Açıkçası, böyle bir cihaza ihtiyacım vardı.Hem kaliteli müzik dinleyebilme olanağı, hem 3.2 Megapixel görüntü kalitesi(Bloğa artık daha kaliteli fotolar koymak dileğiyle) ve dokunmatik widescreen ekranı ile Nokia 5800..(O kadar reklam yaptık artık Nokia para göndermezse ayıptır :))Bugün ne olduğuna gelince, pek birşey olmadı açıkçası.Yine 1-2 boş ders ve soru çözmekle geçen bir gün.Hoş,matematik dersindeki olay her ne kadar güne renk katsada, insan her gün aynı şeyleri yaşayınca günleri takip edemez oluyor..(Karamsarlık yeter alın size sınıftan bir kare!)

Salı, Şubat 16, 2010

02.16.2010


Evet..Yine okulda sıradan, sıkıcı bir gün daha..Havaların ısınması ve bütün kızların kaçarken bizim sınıfta öyle kalmamız da cabası..İngilizce derslerinin de boş geçmesini kattık mı..Birde arkadaşlarım olmasa..

Pazartesi, Şubat 15, 2010

Taş...Kağıt...Hö?..


Aaaah, ne kadar sıkıcı bir gündü.Hele son 2 dersin edebiyat olması...
Bizde bu sıkıcı günde kendimizi eğlendirmek için klasik oyunlardan bazılarına başvurduk...